Good on Paper, Bad in Bed!

Sevgili Okur,

2015, bana değişik şeyler tecrübe ettirdi . Tanıdığım çoğu erkeğin aslında tek niyetinin iki bacağının arasında olan o deliğe girmek olduğunu, o deliğe giremediklerinde dünyalarının yıkıldığını ve senin dünyanı yıktıklarını gördüm. Bizzat yaşadım, bizzat yaşayanları gördüm. Nasıl bir zihinsel perception ise, 2015 yılında ilişkilerin gerçek anlamda date olarak değil, yatakta başladığını bir kez daha gördüm. Acaba biz gerçekten date’e çıkmayı bekleyenler, daha çok mu bekleyeceğiz? Yatak dışında başlayacak bir ilişki olacak mı? Eminim ki yatak dışında başlayan ilişkiye de “kesin gay” gözüyle bakarız. Aslında acaba ne istediğimizi bilmiyor muyuz? soruları ile başlayan 2015.

Diğer yandan, 2015’in ilk ayında tanıdığım şu çocuk kağıt üstünde muhteşem. Ailesi, kendisi, işi, kişiliği on numara. Böyle bir çocukla birlikte olmadıysak, inanın bir sorun vardır zaten. Çocuk öpüşmeyi bırakın, sevişemiyor. İçimizdeki ırmakları çağlayana çeviremiyor. 28 yaşına gelmiş erkek nasıl kötü sevişebilir, aklım almıyor. Şimdi böyle bir adamla niye birlikte olalım ya da olayım. Hayatımızın sonuna kadar fake orgasm taklitleri yaparak mı geçirelim illa kağıt üstünde iyi diye, yoksa zaten bir noktada seks bitiyor kağıt üstünde iyi olan adamla mı olalım. Seks konusunda iyi olmayan adamı aldatmayacağımızın ne garantisi var ki? Erkekler de bunun için aldatmıyor mu? Evet işte, bütün yollar sekse çıkıyor.

Diğer yandan bir arkadaşım da görüşmeye başladığı çocuğa bakire olduğunu söyleyince çocuk görüşmeyi kesti. Bu mudur yani? Kız o güne yatmadıysa, hiç yatmayacak mı sanıyor bu gerizekalılar. Bu kadar mı sabrımız kalmadı karşımızdakini tanımaya, yoksa vücut hatlarını tanımak daha mı çekici geliyor. O vücut hatları bir gün değişirse, hiç tanımadığın bir adamla/kadınla mı birlikte olacağız? Yoksa, önce vücuduna bakalım, beğenirsem aklına mı bakarım diyoruz.

Ayrıca, erkekler bizi nasıl bu kadar hızlı kandırabiliyor? Neden ayaklarımızın yerden kesilmesi için aylar değil de günlerin geçmesi yeterli? Duymak istediklerimizi duyduğumuzda bunlara nasıl bu kadar kolay inanıp, sorgulamıyoruz. Ya da neden bunların sadece sekse giden bir yol olduğunu araç olduğunu ve amaç olmadığını fark edemiyoruz. Bu kadar mı inanmak istiyoruz ya da sevmek ve sevilmek?

İşte bir yıl daha binlerce soru ile ve onaylanan binlerce düşünce ile başladı. Umarım skora koşarsınız sayın Okur, sevişmeyi iyi bilen ama daha önemlisi sevmeyi bilenlerle..

xx

 

Leave a comment

Filed under Sorunsal, Uncategorized

Yavaş yavaş delirdim, kimse fark etmedi.

“Yavaş yavaş delirdim kimse fark etmedi” son notunu bırakıp giden Avukat İpek Ertürk’e ve hayatımda tanışmadığım ama beni benden, bizi bizden iyi anlatan bir intihar notu bırakıp huzura eren Mehmet Pişkin’e de selam olsun. Keşke tanışsaydık, bir dal sigaranı içip, hayatın tatsızlıklarına dair acı eşiklerimizi çarpıştırsaydık.

Sevgili Mehmet, maybe in another life, when we are both cats…

Leave a comment

Filed under Uncategorized

Libidomu Kaybettim, Hükümsüzdür.

Biliyorum, biliyorum aslında gönülden gönüle uçanları yazacak, onu konuşacaktık Sevgili Okur.

Ama daha önemli bir sorunumuz var; ben ve çevremdeki tüm kızların heyecansızlığı a.k.a. libido kaybı. Ah, ah şimdi Sigmund Freud çıkıp geleydi sorununun çaresi bende diyeydi, kaç para olsaydı da vermez miydim, verirdim tabi. Çok müşkül durumdayız sayın Okur.

30’lu yaşlara yaklaşıp, herkes evli mutlu çocuklu olmuş ve henüz evlenmemiş bizler (no, evlenememiş değil) ise her düğünde eller havada “Kimler kimler yuva kuruyor ben niye kuramıyorum” adlı şarkıyı söylerken aslında kulağımızın arka fonunda duyduğumuz şey tehlike çanlarıdır. Ama asıl daha tehlikeli olan şey ise evli ya da ilişkide olan çiftlerin bizleri sürekli yeni birileri ile tanıştırmak sureti ile “double date”lere davet etmeleri ve hatta daha da fenası evlerindeki double dateli akşam yemeklerine davet etmeleridir. (Allahım en zoru ve en çekilmezi de bu ev buluşmaları).

Neyse herkes seni birisiyle set etmeye çalışırken, birisi de çıkıp sormaz ki arkadaşım senin hislerinin, içerisinin durumu nedir diye. Ölüyoruz sayın okur, istiyoruz ki bir libido lobisi çıksın. İçimizi ateşlesin, sokaklara çıkalım. Yok olmuyor. Sanki birisi aldı o libidoyu götürdü öldürdü. Teşvikiye Camii’nden kaldırdık cenazeyi, acımız büyük diye de dolaşıyoruz şimdi.

Nerde o içimizin kaynadığı günler. Adeta volkan patlamalarıyla yaşan bir volkanik dağ iken şimdi püskürtmelerin son bulduğu uyuyan bir volkanik dağa döndük. İstiyoruz ki birisi gelsin tekrar, içimizdeki o kor olmuş ateşi kendi kendine yakabilsin. Hayatı unutalım, nefes almak onunla olsun, gece onunla, gündüz onunla olsun. Böyle bir adam olsun işte.

Yok birileri geliyor, birileri gidiyor ama bizim içimiz aynı buz gibilikle, donuk bir şekilde duruyor. Kadın olduğumuzu unutup, adamlara döndük. Adamlar gibi hayal kahramanlarıyla sevişiyoruz artık. Sonra ceketimizi alıp çıkıyoruz.

Tutkumuz bitti, heyecanımız öldü. Biz ki libidomuzu o yazın sıcak günlerinde, klimasız ortamlarda bile coşturmayı bilen insanlardık. Şimdi kış gelmiş, tam libido vakti ama bizim içimiz adeta nadasa bırakılmış verimsiz toprağa dönmüş.

Neredeysen geri dön iki gözüm seni heyecanla bekliyoruz ya da libidomuzu eski haline getirecek o adam nerede asıl o geri gelsin. Hepimizin günün sonunda asıl istediği uzun soluklu bir ilişki libidoyla (ve o şahane adamla).

 

 

 

Leave a comment

Filed under Sorunsal, Uncategorized

30’lu Yaşlara Adım Adım

Çok zaman oldu sevgili okur, keyfimiz yerindedir inşallah. Fırtınalara kapılıp, seller ile sürüklendikten sonra, her şeye rağmen ordasındır umarım.

Hayat kolay geçmiyor bilirim. Tercihler yapa yapa, vazgeçip, tercihlerden caya caya, ağlayıp sızlayarak seneler geçiyor. Yaş kemale eriyor. Bir bakmışım 28’e doğru sürüklenmişim.

Yaş 30’a yaklaştıkça bir telaş sarıyor bünyeyi. Bir yandan yapmayı planladıkların, bir yandan yapmak zorunda oldukların. En özgürlükçü kadının ya da erkeğin bile yapmak istedikleri için para kazanmak zorunda olduğu bir dünya işte bu. Masa başı hayatlar, gündüz düşleri…

Hayatta tanıdığım en umursamaz adam, sosyolojiyi bitirip (10 yıla yakın bir sürede) sahaf oldu. Kadıköy’de küçük dükkanında gündüz esnaf gibi çay, akşam bira içiyor. Basit ve mutlu bir hayat. Sabah kalkıp kepenklerini açıyor, sandalyesine oturup kitaplarını okuyup hayatını sürdürüyor. Geçenlerde bir arkadaşımız sormuş aylık kazancın ne diye 750 lira demiş. 750 lira, evet. Biz beyaz yakalılar aldığımızdan maaşlardan memnun olmayıp, her iş teklifini acaba maaş artışı ile ordan oraya zıplayabilir miyim derken adam 750 TL ile geçiniyor. Sorun kapitalizmin yumuşak kollarında vakit geçirmekten hoşlanan bizlerde mi, yoksa sosyalist bir yaklaşımla hayatını sürdüren o adamda mı? İşte bunlar hep sağlam irade.

Konuyu dağıtmadan ilerlemem gerekirse, yokluğunuzda olan biten çok şey oldu. Aşktan ihtirastan başımız döndü , evlenmez dediklerimin çocukları oldu.

Aşk meşk olayları hep bir muamma. Tuttuğun yer harika, geri kalanı darmadağın.

Geri dönüyorum dostlar, bildiklerim sizin kadar ama gördüklerim biraz fazlaca. Anlatayım diyorum, paylaşalım diyorum.

Evet erkek-kadın dünyasına geri dönüyoruz.

Bu haftaki ilk konumuz;  Gönülden Gönüle Uçanlar.

 

Leave a comment

Filed under Sorunsal, Uncategorized

Babam Gittiğinde…

İnsan başına gelecekleri önceden kestiremiyor, ona göre hazırlığını yapamıyor, kabuğuna çekilip fırtınanın geçmesini bekleyemiyor. Aksine ne zaman fırtına çıksa hayatımızda, sanki bir başkasının hayatı, bir dizi gibi  izliyoruz olanı biteni. Zeki olsak da akıllıca davranamıyoruz hayata karşı.  Hep hayat köşeye yatırıyor bizi, biz bakıyoruz. Hep hayat biliyor olacakları, biz izliyoruz. Hep hayat kazanıyor, biz susuyoruz.

Bu kadar yazılar, bu kadar bilmişlikler insanın başına gelince olmaması gereken işler öylece tozlu sayfalar haline geliyor. O kadar bildiğin taktikler, yapmayı planladığın konuşmalar boğazında kalıyor. Bağırıp çağırıp şuursuzca isyan ediyorsun, ağlıyorsun dövünüyorsun. Ama asla güçlü olamıyorsun. 

Ben babamı çok sevmiştim. Herkesin babasını sevdiğinden biraz daha fazla, herkesin babasını sevebileceğinden biraz daha fazla sevdim. Her aşk biter bu aşk bitmez sanmıştım, her fırtına geçer biz sapasağlam kalırız sanmıştım. Hayat işte insana en emin kurduğu cümleleri, en emin olduğu insanları sürüklüyor, yok ediyor, parçalara ayırıyor, bölüp harcıyor.

Ben babamı kaybettim bugün. Herkesin kaybettiğinden biraz daha fazla kaybetttim. Başkasının hayatı olmalı diye düşündüğüm her şey bugün benim hayatımın gerçekliği. Benim babam bugün gitti. Bunca yıl yarattığımız güzel her şeyi kırıp, paramparça edip gitti. Hayat bu işte tercih ettiğimiz her şeyden ibaret o beni değil, ahlaksızlığı tercih etti, bensizliği tercih etti. Bense bunca yıl öğrendiğim ahlaka dair ne varsa onu tercih ettim, onsuzluğu tercih ettim. 

Kolay olmayacak bilirim. Gözümü kapadığımda hala gözümün önüne o gelirken, kolay olmayacak ama olacak. Olduracağım. Bunca yıl öğrendiğim her şey oldurmam gerektiğini söylüyor. Ben inandığım hiçbir şeyden vazgeçmedim. Babam için bile olsa vazgeçmeyeceğim, vazgeçemeyeceğim.

İşte başkasının hayatı olmalı bu diye düşünürken tam da bugün her şey benim hayatımın tam ortasında, benim hayatımın gerçekliği,

Babam gittiğinde, işte  böyle…

Leave a comment

Filed under Sorunsal

Bazı Kızlar Çok Varoş!!!

Yoldan geçerken gördüğünüz “Bazı Kızlar Çok Güzel” duvar yazılarını silip, “Bazı Kızlar Çok Varoş” yazmak gibi bir idealim var çokçadır. Bununla birlikte varoş kızlardan anlamayan, kalitenin uzağından yakınından geçmeyen erkekler için de “Bazı Erkekler Çok Salak” yazasım var. Hayır burda kendimi ön plana atıp ah bakın ben ve arkadaşlarım ne kadar kaliteliyiz gibi bir statement getirmiyorum. Hatta benim arkadaşlarımın içinde de dışarıdan bakıldığında varoş gözükenler bile var olabilir. Hatta ben bile gözükebilirim. Burda mesele benim nasıl gördüğüm, beni nasıl gördükleri değil haliyle.

Varoş kız için zamanında bize Ümraniye, Fikirtepe tanımı yapılmıştı. Büyüklerimizden böyle öğrendik biz. Bu bir sınıf kavgasıydı. Dipleri gelmiş sarı saçları, çirkin topukluları, kimi zaman kötü estetikleri, elini beline attıklarında suratlarının aldığı o varoş ifade, sıfır entellektüel birikim, kimi zaman ağızlarında çiğnemeyi bilmedikleri sakızları, kötü aksesuarları ile tanımlanabilecek bir gruptu. En belirgin özellikleri parfüm değil deodorant ve/veya açık dolma parfüm kullanmalarıydı.Eskiden diyorum.

Çünkü biz büyüdükçe, yeni insanlarla tanıştıkça, iletişimimiz daha da arttıkça varoş kızların sadece Ümraniye ve Fikirtepe’den çıkmadığını gördük. Varoş kızlar, kimi zaman Avrupa’da okumuş, Türkiye’nin önde gelen okullarında okumuş kızlar olduğunu gördük. Ama varoş kız tanımında olan yukarıda saydığımız özellikleri hayır çıkarmadık, hatta daha da ekledik. Bu yazının devamında yeni nesil varoş kızlar olarak sizlere tanıtacağım bu kızların en büyük gurur hadisesinin “alkol” olduğunu gördüm. Dün gece şöyle içtim böyle içtim diye başlayan sonra kimbilir kimlerin altına yattım diye devam eden cümleleriyle yeni nesil varoş kızlar bizim gözlerimizi yuvalarından çıkartıp tekrar içine soktu.

Size bizzat duyduğum bir örneği vermem gerekirse, bir zamanlar kendini barbi bebek zanneden sahte televizyon ünlülerinden biri, bir grup insanla (daha açık olmak gerekirse erkekle) artık gece neler olduğu malum onları da burda anlatmayayım sabah kalkıyor, kahvaltı masasına oturuyor ve şu cümleyi kuruyor “dün gece bana kim kaydı ya”. Ya sevgili okur, millet nerelerde kimlere kayıyor, sen ne yapıyorsun?

Neyse bu varoş ablamızdan bizim yeni nesil varoş kızlara devam etmek gerekirse, yeni nesil varoş kızlar bunca iyi eğitime, bunca alt yapıya rağmen nasıl bu kadar varoş olabiliyor. İşte bunu anlamak imkansız, bir türlü aklım ermiyor. Ah be güzel kardeşim, hiç mi dünya edebiyatı okumadın (çok entellektüelizdir), hiç mi açıp google’a bir şey yazmadın.

Allahım bu aralar tanıdığım bir varoş kız var, yeni nesil varoş kız. Allah affetsin, varoşluğun dibine vurmuş vaziyette. O kıyafetler, o saç, o ses tonu, o yürüyüş, o tavır ve ağzından düşmeyen alkol lafı. Her gün görünce tabii, varoş kız bilgim de arttı sağolsun. Varoşluğun tanımı için size yardımcı olabilirim.

Ama asıl mesele erkeklerin varoş kız merakı!! Ben şeyi merak ediyorum. Bir erkek bir kızın varoş olduğunu nasıl anlayamaz ya! Ha bir de varoş kızlara bok atıp, varoş kız bunlara verse kapısında kul köle olacak adamlar da var.  Adam demek için bin şahite ihtiyacımız olduğu. Neyse onlar ayrı bir yazı hikayesi.

Bizim gördüğümüzü, benim gördüğümü her şey bu kadar açıkken erkekler neden ve nasıl göremez. Bunu anlamaya çalışıyorum. Erkeklerin kadınları bir delikten ibaret görmediği birazcık oturup bir şeyler konuşabildikleri kadın, varoş kadın mı olacak allah aşkına. Kadının kalitesinin hiç bir önemi mi yok. Sen polyester kazakla, yün kazağı ve hatta kaşmir kazağı bir  mi tutuyorsun allah aşkına.

Alıp alıp yanlarına varoş karıları dışarı çıkmaya utanmayan erkeklere sesleniyorum. Benim görmediğim ne görüyorsunuz ? Hatta o kadar fazla ne görüyorsunuz da tutup onlarla evleniyorsunuz? Bazen facebook’a düşen düğün fotoğraflarıan bakıyorum. Tanrım, tanrım. Sonra Demet Akalın neden “kimler kimler yuva kuruyor ben niye kuramıyorum” şarkısını söylüyor.

Bence erkekler varoş kızlardaki overconfidence durumunu çok seviyorlar. Benim yersiz özgüven olarak özetlediği, cahil cesareti olarak devam ettirebileceğimiz. Okumuş varoşta da aynı okumamış varoşta da aynı.

Allah bizleri varoş kız şerrinden korusun ve Sevgili Okur, lütfen etrafınıza iyice bakın mutlaka birkaç varoş kız göreceksiniz.

Leave a comment

Filed under Sorunsal

Ya Biz Nerede Kalmıştık?

Nerdeyse 10 ay olmuş yazmayalı. Geçen yazımda böyle bir uzun aradan sonra yazılmış. O zaman da hikayeler birikmişti, kalp kırıklıkları, acılar, kanayan yaralar. 

Bu sefer yine yeni hikayeler var hem sonu gözyaşlarıyla bezenmiş hem de kahkahalarla. Kalp kırıklıkları -ki bu olmazsa olmazımız biliyorsunuz- var. Acı var, yara var ama en önemlisi hayal kırıklığı var. 

Burada tartıştığım ve tersine inandırmaya çalıştığım her şey şu 10 ayda birer birer başıma geldi.

– Çok iyi erkekleri kapmalı mı kaçmalı mı derken, anladım ki kaçmak lazımmış.

– Lastik donu kıvamına gelen ilişkilerin sonu evlilik olur mu olmaz mı dedik, olmazmış onu anladık.

– Birisiyle ilişki yaşayan arkadaş x, ilişkisi varken diğer herkes umursamazken ayrıldıktan sonra nasıl dönüverir bunu gördük.

– 2+1 olmaktan 1+1’ler klubüne gelenleri karşıladık.

– Evlenip, boşananları bile gördük!

– Gece hayatının artı ve eksi yönlerini gördük ve bir kez daha düzgün bir ilişkinin gece çıktığında tanıştığın adamla olmayacağını gördük.

Bunlar dışında sevmenin, aşık olmanın kurallarını değiştirdik. Baştan aşık olduk, baştan sevdik. Bu zamana kadar nerelerdeydin sen dedik. 

10 ayda çok hikaye birikti içime sığmaz oldu. Şimdi konuşup, tartışma vakti yine! Sizlerle.. 

H.M.

Leave a comment

Filed under Sorunsal

Best of Ayrılık Yalanları #1

Sevgili Okur,

Öncelikle asıl mesele, kadın erkek olarak bizim neden ne sevdiğimizi söyleyecek kadar ne de ayrılmak istediğimizi söyleyecek kadar cesaretimiz yok. Cesaret yerine hep bir bahanemiz var. Sevdiğimizi söyleyemiyoruz, yok arkadaşlığını kaybedersem yok işte efendim neymiş ya benim gibi hissetmiyorsa aşağılanmış olursam diye milyonlarca bahane üretiyoruz. İş ayrılığa geldiğinde durum gittikçe vahimleşiyor. İlişkilerinde en şeffafım diye ortada gezenimiz bile, konu ayrılığa geldi mi kuyruğunu bacakları arasına alıp en şatafatlısından bir yalan uydurmaya çalışıyor.

Sonuç mu? Re-za-let!!! Karşısınızdakini kırmamak bahanesi altına saklanmak için hepimiz yeterince büyüdük diye düşünüyorum.  Ama yok karşımda eşşek kadar olmuş adamların bile saklandığı ya da sığındığı en cafcaflı cümle bu! Bana geliyor adam, biraz zorlasam babam yaşında. Bana gelmiş anlatıyor, ayrılmak istiyorum diyor. Tamam, buraya kadar şahane her şey. Ama onu kırmak istemiyorum, o yüzden “….” dedim diyor.

İşte sevgili Okur, önümüzdeki birkaç yazıda en çok kullandığımız ayrılık bahanelerini tartışacağız. Çünkü şimdiye kadar tanıdığım, gördüğüm hiç kimse daha seni artık sevmiyorum,  seni artık arzulamıyorum, sevişiyoruz bir şey hissetmiyorum diyecek kadar cesaretli olmadı bugüne kadar. “Karşınızdaki kırmamak” için aklınızdan geçenler yerine, içinizden, kalbinizden geçenleri söyleseniz eminim ki daha samimi olacağız birbirimize. Daha az günahı, ahı boynumuza alıp, daha az acı çektirteceğiz.

Neyse, ayrılık konuşmalarında bir numaram açık ara “Bu ilişkide gelecek göremiyorum”. İşte bu cümlenin altında alınması gereken o kadar mesaj var ki… O kadar söylenmemiş gizli kapaklı cümleyi saklıyor ki içinde.. Bir kadının ağzından duyduğunuz “bu ilişkide gelecek göremiyorum” demek öncelikle saha baskısına işarettir. Tek forvet olan kadın, takım arkadaşlarından saha baskısı yer. Yani nedir? Kabul edelim, hepimiz arkadaşlarımızı seviyoruz ve arkadaşlarımızın fikirlerine önem veriyoruz. Aldığımız elbisenin nasıl durduğunu bile birbirine soran kadınlar, sizce erkek arkadaşlarının yanında nasıl göründüğünü en yakın arkadaşlarına sormayacaklar mı sizce?

Evet, işte arkadaşlarımızın beğenmediği elbisemizi koşa koşa değiştiren bizler sizce arkadaşlarımızın onayından geçmeyen bir erkeği yanımızda taşır mıyız? Ha bir de işin şu boyutu var tartışılabilir olarak; bazı arkadaşlarınız ne düşündüklerini söylemezler. Tamam sonuçta esas olan kendi fikrinizdir ama sonra bir ayrılırsınız hepsinin gözünde yıldızlar, ağızlarında yok efendim ben sana çok söylemek istedim ama söyleyememişmiş. Çok pardon da şimdi mi cır cır ötüp bozuk keman yayı gibi gıy gıy konuşup bana uygun olmadığını söylüyorsun. Allah aşkına biraz samimiyet, biraz cesaret. Eğer arkadaşsanız zaten bir zahmet söylesin ya sizin iyiliğinizi ister herhalde diye düşünüyorum. Neyse bu tamamen başka bir yazının konusu olmakla birlikte devam..

Bir anda ayrılırız demiyorum ama bu da bahanelerimizden, soğuma nedenlerimizden biri olacaktır. Ama olayın şöyle bir boyutu da var: artık yaş ilerledikçe haliyle arkadaşlar birden tanışıp görüştüğünüz herkesi aşırı destekleyici bir hal alıyorlar. Aman diyim ben size yüzünüze karşı destekleyip yüzünüzü döndüğünüz an aman ya bu adamla da birlikte olunur mu diyenler var aramızda benden size söylemesi.

Kadınlar ne zaman ki bu cümleyi kurarlarsa ikinci almanız gereken mesaj ben kendimi o kadar güzel buluyorum ki sen benim yanımda dolaştığımda diğer bütün erkekler(sanki!!!) şu kızın yanındaki çocuğa bak, çirkin talihi cillop gibi kızı bulmuşlar diyecekler.  “Bu ilişkide gelecek göremiyorum”un altında yatan bir diğer mesele ise aslında başka birini bulmui olan kadındır zaten. Şu an etrafımda olan aşağı yukarı hiçbir kadın kendini garantiye almadan bir ilişkiden çıkmıyor. Maşallah hepsi aşırı ahlaklı, sorsan gözü sevgilisinden başkasını görmez evinin kadını çocuklarının anası olmak ister ama ne zaman sokakta tek olsa, kız arkadaşlarıyla bir yere gitse, en ufak imkanda gözler fıldır fıldır. Telefonuna baksanız yüz erkekle mesaj, flört bulursunuz. Bu kadınlarla görüşen erkekler de tabii ki ayrı bir yazı konusu…Neyse, ilişkide gelecek göremeyen kadın zaten başka birini ya bulmuştur ya da eli kulağındadır.

Siz siz olun daha inandırıcı, daha karın doyurucu bahanelerle gelin allah aşkına bu ilişkide gelecek göremiyorum gibi zırvalarla uğraştırmayın kimseyi. Sevişirken midesi bulanmasına rağmen o erkekle ayrılamadığı için birlikte olanlar tanıyorum ya. Come on!! Gerçekten daha iyisini yapabilirsiniz.

Leave a comment

Filed under Sorunsal

Fırsatçı Erkekler: Tehlikenın Farkında Mısınız?

Sevgili Okur,

Hayatımızda hiçbir şeyden çekmedik fırsatçı erkeklerden çektiğimiz kadar. Fırsatçı erkekleri bir şeye benzetmem gerekirse bir AVM otoparkında yer arayan arabadakiler gibi sinsice çıkmaya hazırlayanları izleyip, takip edip sonra arabaya tak diye yer bulanları gibi, supermarkette kasa sırasında beklerken bir yandan diğer kasaların açılmasını gözleyip açıldığı anda sanki dünyayı kurtarır gibi öbür kasaya hücum edenlerden biridir aslında fırsatçı erkekler.

Fırsatçı erkeklerin bir profil yapısı vardır. Fırsatçı erkekler genel olarak çirkin erkekler olurlar. Yani demem odur ki uzun zamandır bir ilişki yaşamadıkları için gözü kapalı olarak kim olursa olsun yanlama potansiyeline sahiptir. Amaa durun!! Bunları yavşak erkeklerden ayıran çok önemli bir özellik vardır. Fırsatçı erkek asla her dakika yanlamaz. Doğru zamanı doğru mekanı ve doğru kişiye yanlar. Fırsatları kollar. Hedefinin en zayıf olduğu anda yaklaşır. Bazen ağlayacak bir omuz olur, bazen eski sevgilinize dönüşür, bazen anneniz, bazen babanız, kardeş arkadaş dost olur. Fırsatçı erkek ihtiyacınızı giderir.

Fırsatçı erkek, zaman zaman eski sevgilinizi tanır. Ama bu onun için asla sorun teşkil etmez. Sonuçta o fırsatçı bir erkektir. Fırsatları avına yaklaşır gibi kovalar. Hayır caaanıım sakın godoş filan demeyin. Fırsatçı erkek böyle ithamları asla kabul etmez. Fırsatçı erkek, nöbetçi golcü gibidir.

Fırsatçı erkekleri, girişimci ruhlu insanlara benzetmekte de fayda var. Fırsatçı erkeğin girişimcilik konusundaki uzamnlığı aşktır. Yani fırsatçı erkek hemen aşık olur, fırsatçı erkek boş anlarınız da sizi baştan çıkarmak için birden Romeo olurlar. Ve siz çaresiz bir şekilde, evdeki boş beyaz duvara saatlerce bakma isteği ile yanıp tutuşurken fırsatçı erkek çalmayan telefonunuzu çaldırır, Turkcell mesajları gibi sizi asla yalnız bırakmaz.

Fırsatçı erkek, timsah gözyaşları döker. Sizin için üzülür, sizin yerinize ağlar, sizin yerinize kahrolur. Fırsatçı erkeği püskürtmeye çalışşanız da hiç farketmediğiniz zayıf bir anınızda bir bakmışsınız dudak duağasınız. Bir de işin başka bir boyutu da fırsatçı erkeklere allah tarafından verilmiş bir yetenek mi desem ne desem bilemediğim bir özellikleri vardır.

Mesela siz birisiyle görüşüyorsunuz, artık karşı tarafın orta sahada top çevirmesinden sıkılmışsınız, ceza sahasına girip çıkıyor sürekli ama bir türlü kaleci ile karşı karşıya kalmadığı ve sizin de artık top peşinde koşmaktan yorgun düştüğünüz o anı anlar. Fırsatçı erkek bunu mutlaka fark eder. İsterseniz aylardır görüşmüyor olun, isterseniz yıllardır konuşmuyor olun. Fırsatçı erkek karşısındakinin zayıf düştüğü anı bilir ve siz ne zaman yeter ya X ile görüşmeyeceğim ilk gelen kim olursa onunla görüşeceğim, birlikte olacağım vs dediğiniz anda telefonunuz fırsatçı erkek tarafından çalar.

Siz zayıf düşmüş, sevgi arayan, kedi gibi sevdiğine sırnaşmak için çırpınan ama bir türlü hedefi tutturamadığınız o anda birden frısatçı erkeğin kollarında bulursunuz kendinizi. Sonra efendim, kızlar çok fenaymış (bak bu cümlenin burasına kadar katılıyorum) bir şey olmadı diye hemen ilk bulduğu erkeğin kollarına atmışmış kendini. Ulan sen de adam olsaydın “seviyorum seni gel birlikte olacağız” deseydin de o zavallı kız kuzu görünümlü bir kurt olan fırsatçı erkeğin kollarına düşmeseydi.

Dünyada hiçbir erkekten korkmam 1-fırsatçı erkekten korktuğum kadar 2-istediğini elde edemeyen erkekten korktuğum kadar. Bu iki erkekten uzak durun diyeceğim ama siz kaçsanız da sizi bulur. En iyisi sanırım durup savaşmak. Tabi zayıf düşmeden, fırsatçının fırsatı olmadan….

Leave a comment

Filed under Sorunsal

Bir Kördüğüm ki İçim…

Hayatlarımız bir şekilde birbirimize değiyor. Bir şekilde onca insan varken etrafta özellikle bazı insanlarla biraraya geliyoruz. Bazı insanlarla biraraya gelip hayatımızın bir dönemini geçiriyoruz. Bazıları kalıyor, bazıları aniden gidiyor. Bazı hayatlardan da sen kendin gitmeye çalışıyorsun.

O hayatta durmak acı vermeye başlıyor, durdukça için acıyor. Kaçmak istiyorsun, kaçıp gitmek ve çok uzaklaşmak. Gizli görünmez bir bağ seni bilmediğin bir şekilde bağlıyor. Her gitmeye çalıştığında arandaki o görünmez ip daha da kısalıyor. Yani kaçmaya çalıştıkça daha da yaklaşıyorsun aslında ve öyle bir nokta geliyor ki aslında onsuz yaşayamayacağını anlıyorsun. İp  kısacık olmuş, yanıbaşında o. Sessizce durup ip kopana kadar bekliyorsun.

Ya da fark etmeden bir bakmışsın birbirine değen hayatlar  düğüm olmuş, hatta kördüğüm olmuş. Çözmeye çalıştıkça daha da karışıyorsun içine.

Gitmek başta iyi bir çözüm gibi gözükse de o kadar düğüm olduğunu anlayınca en iyisi çözmekle uğraşmayayım kalayım diyorsun. Daha da fenası, o hayata o kadar alışıyorsun ki başka bir hayat kurmak zor oluyor gözünde. Üşeniyorsun, alıştığım bildiğim bir düzenim var diyorsun. Ama fark etmiyorsun ki hayat cesurları seviyor aslında…

Gitsen belki yeni bir düzen gelecek hayatına.

Gitsen belki daha çok sevileceğin bir yer var dünyada.

Gitsen belki mutluluk sokağın köşebaşında.

Gitsen belki gittiğin de anlayacak ne kadar değmiş hayatlarınız bunca zamandır ve belki de o hayata geri döneceksin kördüğüm olmadan, ip kopmadan yaşayıp gideceksin..

Leave a comment

Filed under Sorunsal